Aynadaki Gerçek mi, Filtrelenmiş Bir Yanılsama mı?
- Verta Psikoloji
- 20 Mar
- 2 dakikada okunur
Son zamanlarda yaygınlaşan estetik algısını, farkında olmadan kendi benliğimizin bir parçası haline getirmeye çalışıyoruz. Aynada kendimizi eksik hissettiğimizde, açıp sosyal medyada "öncesi ve sonrası" değişim videoları izleyip bir nebze rahatlıyoruz. Bir fırça yavaşça yorgunluğumuzu silerken, bir kalem dudaklarımızı keskinleştiriyor ve sonunda, gerçeğin yerini kusursuz bir yanılsama alıyor. Bu videoların bizi rahatlattığını düşünüyoruz çünkü diğer herkesten farklı olmadığımızı hissediyoruz. Ancak bu videoları izlediğimizde, hala mükemmel olma hissimiz geçmiyor. Gerçeklik algımız, gizliden gizliye arka planda filtrelerle gizleniyor. Bir yanda geçici bir rahatlık sunsa da, uzun vadede bu içerikler, bizi kendi benliğimizden uzaklaştırıyor. Mükemmeliyetin sadece bir yanılsama olduğunu fark ettikçe, aslında bu geçici rahatlığın uzun vadede içsel huzursuzluk yarattığını anlıyoruz. Siz de son zamanlarda sosyal medyanın yarattığı bu kusursuzluk yanılsamasına kapıldığınızı hissediyor musunuz?Psikolojide de sıkça karşılaşılan sosyal medyanın etkisi, günümüzde giderek daha yaygın ve belirgin hale gelmiştir. Sürekli kusursuz gibi görünen vücut ve yüz hatlarına sahip videolar, insanların kendi bedenlerinden memnun olmamalarına ve bu durumun yeme bozukluklarına yol açmasına neden olabiliyor. Sosyal medyada popülerleşen "That Girl" ve "Clean Girl" gibi akımlar, zayıf ve fit görünümü idealize ederek insanların bedenlerine karşı beklentilerini artırıyor. Bu akımlar, estetik kalıplar yaratarak, yanlış diyetler, sağlıksız aç kalma alışkanlıkları ve yemek bozuklukları gibi psikolojik ve fizyolojik sorunlara yol açabiliyor.Anoreksiya nervoza, bulimiya ve diğer yeme bozuklukları, genellikle bu tür algılarla bağlantılıdır. Kimi zaman kendimizi açlıkla cezalandırır, kimi zaman ise yemeğe yönelerek bedenimizi kontrol etmeye çalışırız. Aslında bu, kendi iç dünyamızdaki kaygıları ve değersizlik duygularını yok etme çabasından başka bir şey değildir. Bazen bedenimizi kontrol ederek aslında hayatımızı kontrol ettiğimize inanırız. Özellikle anoreksiya nervoza gibi yeme bozukluklarında, kişinin kendini aç bırakması yalnızca güzellik algısına uyma isteğinden kaynaklanmaz; aynı zamanda kendi üzerindeki güç ve kontrolü elinde tutma arzusuyla da beslenir. Bulimiya nervoza ve tıkanırcasına yeme bozukluğu ise genellikle insanın içinde biriktirdiği yoğun duygulara, yalnızlık hissine, utanca ve çaresizliğe bir tepki olarak ortaya çıkar.Kişi bir anda kendini yemeğe verdiğinde, aslında içindeki boşluk hissini doldurmaya çalışır. Ancak ardından gelen pişmanlıkla kendini cezalandırır. Aslında mesele sadece beden ya da yemek değil. Bedenimiz ve yeme alışkanlıklarımız, hayata, kendimize ve başkalarına nasıl yaklaştığımızın en somut yansımalarından biridir. Ve belki de en acı olan şudur ki, kişi kendi bedeniyle mücadele ederken aslında en büyük savaşı kendi içinde verir. Sonuç olarak, kusursuzluğun peşinden sürüklenmek içimizdeki eksikliği asla gideremez. Kusursuzluk sadece bir yanılsamadır. Gerçek güzellik, bedenin ötesindeki içsel gücü keşfetmekte yatar.Kendimizi olduğu gibi, tüm güçlü ve zayıf yönlerimizle kabul etmek, özgürleşmemizi ve gerçek huzuru bulmamızı sağlar. Çünkü gerçek gücümüz, en zayıf ve savunmasız olduğumuz anlarda kendimizi olduğu gibi kabul edebilmemizdir. Kusursuz bir bedene sahip olmak bizi tatmin etmez. Ama kendimizi olduğumuz gibi kabul edebilmek gerçek özgürlüğü getirir. O zaman dış dünyanın baskılarından değil, içimizdeki gerçek gücü ve huzuru beslemeye başlarız.







Yorumlar